28 Eylül 2013

XIII - DOSTLUK EKMEĞİ



Dostluk Ekmeği'ni okuyalı çok olmuştu ama yazmak için ekmeğimin pişmesini beklemek istedim. Tarif ayrıntılı bir şekilde kitabın arkasında yazıyor. Kitabı okuyunca az çok fikir sahibi de olunuyor nasıl pişirilmesi gerektiği hakkında. Ekmek değil de daha çok kek diyebiliriz aslında. Şu an bunu yazarken dayanamadım ikinci dilimi kestim kendime. Böyle de muhteşem bir tat. Kitabı okuyanlar bilirler, bu dostluk ekmeğininin hamurunu on gün mayalıyoruz. İşte bir on beş gün önce kitabı bitirdiğim gün maya-un- su gibi basit malzemelerle ekmeği mayaladım ben.

Sekiz gün boyunca günde bir kere karıştırdım sadece, altıncı gün biraz daha un ve süt gibi iki üç malzeme eklemiştim. Artık pişirmeye hazır olduğu onuncu gün hamura eklemem gereken birkaç elzem malzemenin eksik olduğunu görünce ertesi gün marketten malzemeleri tamamlayıp pişirmek üzere buzdolabına koydum ama markete uğrayıp almam bugünü buldu.

Sonuçta hamur gerektiğinden fazla beklemişti dolapta, ilk defa yaptığım bir tarifti, dolapta bulduğum ekstra bir şeylerden daha katıp tamamen deneysel bir girişimde bulunmuştum ve ekmeği / keki çöpe de atmam gerekebileceği gerçeğini göze almıştım ama sonuç muhteşem. Kitabı okuyun güzel ama kitabı okumasanız da tarifi internetten bulun ve ekmeği pişirin.

Aslında hamuru dörde bölüp bir parçasını bizim pişirmemiz diğer üçünü paylaşmamız gerekiyor. Adı bu yüzden dostluk ekmeği. Ben üçe böldüm, deneme amaçlı birini pişirdim. Diğer ikisi dolapta duruyor. Malzemem yine bitti :O). Tamamladığımda bir parçasını daha pişirip annemlere vereceğim ya da kalırsa - ki kalacağını sanmıyorum- bir kısmını işe götüreceğim.

Tavsiyemdir kitabı da okuyun ama ekmeği / keki ne olursa olsun mutlaka pişirin.

XII - İSTANBUL HATIRASI

Ahmet Ümit'in eski bir kitabı ama çok çok da eski değil. 2010'da basılmış. Aldığımda hemen okuyup bir kenara kaldırmıştım. Geçen gün kitaplığımda görünce yine okumak istedim. Ya sadece bir kere okuduğumdan ya da ben okuyalı çok zaman olduğundan bir çok ayrıntıyı unutmuşum. Sonunu bilsem de okumak hoşuma gitti. Bir de kitabı aldıktan sonra bol bol İstanbul turu yaptığımdan, Ayasofya'ya, Yerebatan'a, Topkapı'ya geçen bahar gittiğimden yazar anlattıkça gözümde canlandırmam zor olmadı. Bu seferki okuma daha zevkliydi. Aynı yerleri yine gezesim geldi.

Tavsiyemdir.

23 Eylül 2013

X- ERGUVAN KAPISI



Oya Baydar ilk defa okuduğum bir yazar. Üslubunu çok sevdim. Erguvan Kapısı'nı bir solukta okudum. Yazarın anlatımı çok akıcıydı.

 Son zamanlarda okuyacak kitabım kalmamıştı elimde, yeğenimden (teşekkürler Çağıl :o)) cuma akşamı ödünç aldım, bu akşam da bitirdim. Bu sabah işe giderken ayrılmak istemedim kitaptan, okuyamayacağımı bildiğim halde yanıma aldım. 

Kitap bir Bizantolog ile başlayınca daha ilk cümlelerden ısınmıştım zaten. 

İnternetteki yorumlardan öğrendiğim kadarıyla Erguvan Kapısı, Sıcak Külleri Kaldı'nın devamı gibiymiş. Ama onu değil de Elveda Alyoşa'yı okumak istiyorum ben mesela sonrasında. 

Tavsiyemdir...

12 Eylül 2013

VI- JANE EYRE / CHARLOTTE BRONTE

Normalde ödünç kitap almayı sevmem. Sahip olmayı tercih ederim. Çünkü okuduktan sonra işim bitmez onlarla. Kitaplığımda olmalarını isterim. Çok sevdiklerimi tekrar tekrar okurum. Canım sıkkınken düzenlerim, rahatlarım.Sergilerim kitaplarımı. Övünürüm onlarla. Kitaplıklarımın karşısına geçip izlerim. İzlerken okuduğum kitapları düşünürüm. Şunu tekrar okusam derim, bunun sonunu hiç hatırlamadığı fark ederim... Okuma kısmı kadar, onlarla ilgilenme kısmı da terapidir benim için...

Ama Jane Eyre'yi kütüphaneden aldım. Bende zaten başka bir basımı vardı, başka bir yayın evinden.  Çok incelemeden almış, Bronte nasılsa iyidir diye düşünmüş ama hata yapmıştım. Çevirisini fazla beğenmedim. İzne çıkmadan önce kitap almaya fırsatım olmayınca ama kütüphaneye yolum düşünce tatilde iyi gider diye C. Bronte'yi tercih ettim. Hem de bu basımı da incelemiş olurum diye düşündüm. 

J. Eyre'yi keyifle okudum. Okurken sürekli bizim Çalıkuşu'nu hatırlattı bana. Neredeyse aynı hayat hikayeleri. Çalıkuşu da Jane gibi öksüz - yetim. Gerçi Çalıkuşu seviliyor teyzeleri tarafından ama Jane'i yengesi hiç sevmiyor. Neyse, ikisi de yatılı okula gidiyor. İkisi de zorda kalınca mürebbiyelik yapıyor. Gerçi Jane zorda kalmaktan değil biraz da değişiklik istediğinden yapıyor diyelim. İkisi de sevdikleri adam tarafından aldatılıp evden kaçıyor. Çalıkuşu ücra Anadolu köylerine sığınıyor, Jane de İngiltere kırına. En sonunda, çeşitli zorluklar çekip, badireler atlattıktan sonra, ikisi de sevdikleri adama kavuşuyorlar. 

Jane Eyre bir klasik. Önemli bir roman. Romantik ve feminist. Gerçi Bronte'nin kitabı yazdığı 1847 yılında feminizm diye bir kavramın var olduğunu zannetmiyorum ama feminizm icat olunduktan sonra böyle adlandırıldı en azından. 

Sonuçta, mutlaka okuyun. 19. yy'da kadından tek beklenenin bir kenarda oturup el işleri yapmak olduğunu düşünerek okuyun. Düşünmesine ve fikir üretmesine ihtiyaç duyulmadığını  ve kendisinden sadece arada bir kaç güzel, hoş söz söylemesi beklenildiğini aklınızda tutun. O dönemde bir kadın olarak Charlotte kitabını bastıramayacağından, erkek takma adı kullanarak kitabını bastırtabildiğini bilin. Jane'in gittiği yatılı okulun C. Bronte'nin kendi gittiği okuldan esinlenerek yaratıldığını unutmayın. 

Bir de yazıyı yazmadan önce internetten araştırma yaparken Geniş, Geniş Bir Deniz adlı bir kitaba rastladım.  Jean Rhys yazmış. Daha önce hiç duymamıştım ben. Mr. Rochester'in deli karısı Bertha ile olan ilişkisini irdeleyen bir kitap diyebiliriz. Ayrıntılı bilgi için link vereceğim. Ben en kısa zamanda bu kitabı da okuyacağım. İlgimi çekti...

http://bikahvebikitap.blogspot.com/2013/07/genis-genis-bir-deniz-jean-rhys.html