4 Kasım 2016

39


    Bugün yerel yönetim temsilcileri olarak İstanbul Tasarım Bienali'nin Özel Galata Rum Okulu'ndaki sergisine davetliydik. Oldukça keyif aldığım ve çoğalarak çıktığım bir sergi oldu. Asıl dikkatimi rehberimizin - bienalin direktörü Deniz Hanım'ın - anlattıklarına verdiğim için çok fazla fotoğraf çekemedim ama özellikle eski mezar taşları ilgimi çeken bir konu olduğundan çeşitli mezar taşlarının bulunduğu bu salonu ayrıntılı inceledim. 





   
    Özel Rum Okulu'nun hemen karşısındaki kilisenin önünden defalarca geçmiştim ama hiç yukarıdan bakma imkanım olmamıştı. Bugün çatı katına çıktığımızda ilk işim fotoğrafını çekmek oldu. Çıkışta kapıdaki güvenliğe kilisenin adını sorduğumda biz Rum kilisesi olarak biliyoruz dedi. Eve gelip internetten baktığımda tam adının Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi olduğunu öğrendim. Bir kaç kere yanmış ve yeniden yapılmış ama ilk yapılış tarihi 1360. Yani 656 senelik!
 

  Yine okulun çatısından gördüğüm yıkılmış ev. Arkeolog olmamla ilgisi var mı bilmiyorum ama eski dışında harabiyet de çok ilgimi çekiyor. Bilgisayarım yıkılmış ev fotoğraflarıyla dolu. Nerede bulursam bulayım mutlaka bir kare çekiyorum. Bu evi sanki daha önce de görmüşüm gibi geliyor ama okulun çatısına ilk defa çıktım, o civarda başka nereden görmüş olabileceğimi de bilmiyorum...


 
   Günün en içimi ısıtan fotoğrafı ise buydu. Kedinin durakta uyumasından çok altındaki  karton hoşuma gitti. Hayvanları çok seviyorum ve onların korunup kollanması beni mutlu ediyor. Camdaki maymun kedilerim Saruman ve Şarlo hala her sabah ve akşam geliyorlar. Saruman her camı açtığımda  evin içine dalmaktan çekinmiyor ama onu sevmeye çalıştığımda da pati atıyor. Bu yüzden ona kızsam da kıyamıyorum hiç bir şekilde. Şarlo da büyüdü ve çok yakışıklı bir beyefendi oldu. O daha gururlu. Asla Saruman gibi cama gelip yalvarmıyor.  Mama verdiğimde de pek yemiyor, Saruman'a bırakıyor. İçeri girebilirse camı açık bulup Paris'in mamasından otlanıyor sadece.




  
  Bunlar dışında yoğun bir iş hayatı ve ev yaşantısı içinde günlerin nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Sabahları erken kalktığımdan geceleri de erkenden uyuyakalıyorum. İki arada bir derede kitap okumaya çalışıyorum. Ve on iki kasımda kitap fuarı başlayacak artık resmen gün sayıyorum ve tüm sabırsızlığımla  onu bekliyorum.  

    En kısa zamanda yine görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: